16 Mayıs 2011 Pazartesi

FON MÜZİKLER

         
 
               
 
    Fon Müziği, veya Enstrümantal Müzik, bir müzik eşliğinde, hiçbir kişi tarafından herhangi bir söz
 
 ile seslendirilmeden ve belirli ritmi bulunan müzik türüdür. Genellikle bir şiir, hikâye vs. okunurken arka plan
 
 olarak çalınırlar. Ama artık günümüzde sadece bu tarz müzikleri dinleyenlerde mevcuttur. New age, Ethnic,
 
 Enstrümantal v.s tarzı müzikler bu tarzlardan sadece birkaçıdır.

15 Mayıs 2011 Pazar

GENÇ PİYANİST









  

ANKARA MİSKET HİKAYESİ

      
           Misket ufacık tefecik bir elma türü... Huriye de Ganizadeler'in ufakcık tefecik şipşirin kızlarının adı. Huriye sık sık evlerinin önündeki elma ağacına tırmanır yolu gözler; sebep Osman Efe... 
Ankara - Misket Hikayesi
Ankara'nın sayılı efelerinden Osman genç yakışıklı geniş omuzluburma bıyıklı... Huriye'nin gönlü bu Osman Efe'de. Osman Efe evin önünden geçiyor; Huriye atlıyor bahçeye tırmanıyor misket ağacına. İkisinin de yüreğinden ılık bir şeyler akıyor. Osman Efe Huriye'yi adıyla çağırmıyor hiç ''misket'' diyor Huriye'ye.

Yörenin ünlü ağalarından Kır Ağa bir gün Huriye'yi su doldururken görüyor çeşme başında. Aradan bir hafta geçmeden Kır AğaHuriye'yi istetiyor. Babası ''Kır Ağa yiğit insandır malı mülkü yerindedir'' diyerek Huriye'yi vermek ister. Annesi Huriye'nin ağzını arar fakat Huriye ''ölsem Kır Ağa'ya varmam'' cevabını verir.

Huriye akşamı zor eder. Bahçeye çıkıp Osman Efe'nin yolunu gözler. Uzaktan atını görünce tırmanıp çıkar elma ağacına. Durumu bildirir Osman Efe'ye.

Osman Efe çılgına döner. Kır Ağa'ya haber gönderir ''Kendini sever sayarım. Yiğit kişi bellerim. Yolumdan çekilsin. Sonu iyi olmaz'' der. Haberi Osman Efe'den Kır Ağa'ya götürenler bire bin katarak anlatırlar ''Osman diyor ki Kır Ağa kim oluyor da benim yavuklumu alacak. Leşini sararım'' diye...

Kır Ağa ''Demek dünkü çocuk bize meydan okuyor. Kendine güveniyorsa karşıma çıksın'' diye Osman Efe'ye haber gönderir. Tabii haberi götürenler Osman Efe'ye de bire bin katarak anlatıyorlar. Osman Efe Kır Ağa'ya Kır Ağa Osman Efe'ye kinlenir. Sonunda kıran kırana kavga etmeye sağ kalanın Huriye'yi yani Misket'i almasına karar veriyorlar.

Belirlenen gün ve yerde karşılaşıyorlar. Bıçaklar çekiliyor. Huriye ise durumu merakla bekliyor. Çıkmış elma ağacı üstüne yoları gözlüyor. Bir yandan da Osman Efe için dua ediyor. Osman Efe ise Kır Ağa karşısında aslanlar gibi dövüşüyor. Kır Ağa birden duruyor. ''Benimle böylesine boy ölçüşen yiğide ben kıyamam. Koç olacak kuzuya bıçak çekemem. Vur bıçağını bağrıma. Misket senin olsun'' diyor. Osman Efe önce şaşırıyor sonra oda bıçağını yere atıyor ve koşup ellerine sarılıyor Kır Ağa'nın.

Kadın-kız da yollara dökülmüş uzaktan görünen kalabalığı bekliyor. Misket ise çıktığı elma ağacında duramıyor heyecandan. Daldan dala geçip gelenleri seçmeye çalışıyor. Derken kalabalık yaklaşır önde Kır Ağa arkasında kalabalık. Gözleri Osman'ın arıyor göremiyor. Birden başı dönüyor gözleri kararıyor tepe üstü ağaçtan aşağı düşerek cansız yere yığılıyor. 

             

Çok geçmeden kalabalık elma ağacına ulaşınca bir feryattır kopuyor. Osman Efe sığmıyor oralara. Kadınlar kızlar perişan. Misket kızın yani Huriye'nin hikayesi dilden dile dolaşıp türkü oluyor. 

APAÇİ MÜZİĞİ

               
                 
                     Apaçi ya da Apaş, Arizona ve New Mexico bölgesinde, Mogollon ve Sierra Madre sıradağlarında yaşayan Kızılderili kabilesi. Avrupalı beyazlara en büyük direnişi gösteren Amerikan Kızılderilileri arasında Apaçiler ilk sırayı alır. Apaçiler bugünki  Arizona ve New Mexico bölgesinde, Mogollon ve Sierra Madre dağ silsileleri başta olmak üzere çorak ve dağlık arazilerde yaşıyorlardı.
Amerika kıtasının 1492'de Colomb tarafından keşfedilmesinden sonra Avrupa'nın çeşitli yerlerinden denizci uluslar, İspanyollar, Portekizliler, İngilizler ve Hollandalılar başta olmak üzere Amerika kıtasının zenginliklerine el koymak amacıyla aralarında yarışa girdiler.

AFRİKA'DA MÜZİK

          


          Son, 19. yüzyılın ikinci yarısında Küba'nın Oriente bölgesinde ortaya çıkmış bir müzik türüdür.
          Afrika tartımları, Yoruba kökenli vurgulu çalgıları ile İspanyol şarkılarının özelliklerini, gitarını kaynaştıran Son, ayrıca Salsa müzik türünün de en önemli bileşenlerinden biridir.
Afrika kökenli "changuí" müziğinden gelen Son, Afrika'dan getirilen kölelerle birlikte Küba'ya geldi ve kuşaktan kuşağa geçti. Afrika'lıların Havana'ya taşınmalarıyla işçi sınıfı arasında yaygınlaştı. Zamanla rumba, santeria, decima, guajira gibi İspanyol müzik türleri ile kaynaşan son, 1920'lerde Küba toplumunun bütün katmanlarının en sevilen müziği oldu. Kendisi de Afrika'lı ile İspanyol karışımı olan Küba toplumu için "ulusal müziğe" dönüştü. Özellikle Birinci Dünya Savaşından sonra Havana'ya gelen paralı gezginlerin etkisiyle Havana gece kulüplerinde yaygınlaşan son, buradan yeryüzünün birçok ülkesine yayıldı. En yaygın olduğu yerler Orta, Güney Amerika ile ABD (New York dolayları)'dır.
                 
               


                 

ROMAN MÜZİĞİ GELİŞİMİ



                 Türkiye’de kültürel ayrımcılık baştan beri bir devlet politikasıdır. Bu politika, aslında bu ülkede yaşayan tüm azınlıklar için geçerlidir. Romanlar içinse durumu komiktir. Romanlar, kültür ve yaşama biçimleriyle, bu ülkenin coğrafyasında hep dışlanmış, itelenmiş bir topluluk olarak kabul edilir. Herkes onlara ön yargılarla bakar, toplumun dinamik bir parçası oldukları gerçeğini yadsır. Gündelik hayatta, yaşama biçimleriyle en somut ayrımcılığı hep bu topluluklar yaşar. Bu günlerde yok edilmek istenen Sulu kule bunun en vahim örneği. 
Yazıya böyle bir girizgahla başlamamızın nedeni, tüm bu dışlanmaya rağmen, Romanların özgün kültürleri üzerine ilginç araştırmaların son yıllarda dikkat çekmeye başlaması. Mesela, Roman Müziği’ni, Türkiye ölçeğinde günışığına çıkaran bir çalışma geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Roman müziğini, çoğu Türkiyeli, ticari bir müzik, eğlence kültürünün sıradan bir parçası olarak düşünür. Ama, durumun hiç de söz edildiği gibi yalnızca ticari kaynaklı bir kültür/ müzik olmadığının, Türkiye’nin farklı coğrafyalarında farklı özellikler taşıyan özgün bir alan olduğunun yavaştan farkına varılmaktadır. Bunda, önemli etnomüzikoloğumuz Melih Duygulu’nun iki yıl önce çıkan ‘Türkiye’de Çingene Müziği’ adlı kitabının da büyük payı olduğu söylenebilir. Şimdi elimizde, titiz bir araştırmanın sonucu olarak belgelenen bir kitap/CD var. Buna ek olarak kitapçığın içinde DVD formatında bir belgesel de var. 
Yapıt, Türkiye’nin 28 ilinde farklı kültürel- müzikal özelliklerle yaşayan Romanların yaşama biçimlerini, kimliksel özelliklerini gün ışığına çıkarmanın yanında, ağırlıklı olarak müzikal ayrıcalıklarını da gündeme getiriyor. Bu gezi ve araştırmaların sonucunda, farklı coğrafyalarda yaşayan Romanların değişik özellikler taşıyan müziklerinden derlemeler ve kayıtlar yapılmış; ortaya Romanların müziğiyle gündelik hayatı arasındaki kültürel iç içeliğin somut kaynaklarına ulaşılmış. 

                                              
Sadece eğlence değil
Dinleyici/okur, bu yapıt yoluyla Romanların günümüzdeki yapılanmaları, kültürlerine sahip çıkma uğraşları ve bu toplum içinde haklı ve ayrıcalıklı yerlerini almaları için verilen uğraşlara dair bilgiler ediniyor. Bu uğraşta, yapıtın da önsözünü yazan iki Ulaşılabilir Yaşam Derneği üyesi Belgin Cengiz ve Özgür Akgül’ün bu gezi ve araştırmanın asıl öncüleri olduğu saptanıyor. Bu toplumun çok önemli bir azınlık kültürünün şaşırtıcı özellikleri, müzik ve kültürü algılayış biçimleri ve müziklerinin gündelik hayatlarıyla olan kopmaz bağı belgelenmiş durumda. 
Kitapçıktaki özenli metinler yoluyla Roman müziğinin, yalnızca bir eğlence kültürü olarak algılanmaması gerektiği anlaşılıyor. Romanların yaklaşık 1500 yıl önce Hindistan’dan başlayan göçleri ve Anadolu’ya yerleşmeleri; bu coğrafyada nasıl apayrı adlarla tanındıkları; hatta Avrupa Romanlarının kültür ve müziğine dair tanıtıcı bilgilere ulaşılıyor. Dolayısıyla da her coğrafyanın üslup ve enstrüman çeşitliliğin, müzikal zenginliklerini keşfetme imkanı buluyoruz. Kitapçıkta, etnomüzikolog Texas Üniversitesi öğretim üyesi Profesor Sonia Tamar Seeman’ın bu müziğin kültürel ve teknik özelliklerini özenle incelediği ‘Türkiyeli Romanlardan Müzikler’ adlı bir makaleyle de karşılaşılıyor. Türkiye’deki Roman müziğinin evrimi ve varoluş serüveni, müzikolojik incelikler gözetilerek gözlemlenebiliyor. 



Farklar ve benzerlikler
CD’de eğlence müziğiyle hiç bağı olmayan kayıtları merakla dinliyoruz. Yirmisekiz parçanın büyük çoğunluğu, gezi ve araştırmalar sürecinde yapılan kayıtlar. Edirne’den Adana’ya kadar uzanan bu coğrafyada, çok farklı kentlerde veya ilçelerde yaşayan Romanların yaptığı özgün şarkı ve müzikleri dinlerken; bu müzikteki üslup farklılığını, kullanılan enstrümanlardaki değişiklikleri ilgiyle izlemek mümkün. Müzikal farklılık ve ortaklıklar tüm çıplaklığıyla yapıtta ortaya çıkıyor. Parçaların tümü karakteristik Roman müziği örnekleri. Bu müziğin aslında nasıl bir değişim yaşadığının da ilginç ipuçlarıyla CD’de karşılaşılıyor. Bu tanıtım yazısında, müzikler üzerine değerlendirmeler yapmak zor. Ama, ticari olmaktan çok bir kültürel kaynak olarak düşünülen ‘Roman Olsun/ Türkiyeli Romanlardan Müzikler’ adlı yapıtı dinlerken yine coşku ve hüzün iç içe geçiyor. CD’de Romanların ‘özel manileri’ni bile dinleme olanağı buluyoruz. Yapıttaki ‘Roman Olsun’ adlı DVD’de yer alan kısa filmde ise yapılan çalışmaların bir özetiyle karşılaşılıyor.
Romanların, karakteristik, ayırıcı kültürel nitelikleri, farklı ve zengin müzikleri olduğunun bir belgesi bu yapıt. Romanların, Türkiye’nin en renkli ve zengin topluluklarından biri olduğu, yapıtta tüm hakikiliğiyle gözler ve kulaklar önüne seriliyor.
Roman Olsun/Let My Love Be Rom/Kalan Müzik